covid19 tr

Pandeminin sonu yakın mı?

SARS-CoV-2’nin endemik olmaya yakın olduğu varsayımıyla: Test yapılmasının şu an için hayati önem taşımaya devam etmesinin sebebi nedir? 

Andrea Lutz

31 Mart 2022 tarihinde yayınlandı. 

Corporate Covid 19
COVID-19, pandemi başladığından bu yana ülkemizde 14 milyon, Avrupa'da 200 milyon dünya genelinde ise 375 milyon insan hastalığa yakalandı ve 5,6 milyon kişi virüs yüzünden veya virüs kaynaklı sebeplerden ötürü yaşamını yitirdi.1 Salgın, birçok insanın yoksulluğa düşmesine sebep oldu.2 Bugünlerde rüzgâr nihayet tersine dönmüş gibi görünüyor.

Ölüm oranları düşüyor ve aşılanma oranları artıyor.3 Bu konuda iyimser ola DSÖ Avrupa Bölge Direktörü Dr. Hans Henri Kluge şu sözleri ifade ediyor: “Aciliyet gerektiren aşamayı 2022 yılında sonlandırabileceğimiz konusunda umutluyum.” Dr. Kluge “yeni bir dalganın artık pandemi dönemine geri dönüş yapmayı, genel bir kapanmayı veya benzer önlemleri almayı gerektirecek bir duruma yol açmayacağına” inanıyor. Bunu, diğer sebeplere ek olarak, “aşılanma oranının yüksekliğine” bağlıyor.4

Şu an itibarıyla dünya çapında on farklı aşıya onay verilmiş durumda. Ve şimdiye kadarki çalışmalar, onaylanan hiçbir aşının koruyucu bağışıklık sağlamadığını gösterse de Robert Koch Enstitüsü “nötralize edici güçlü antikorların varlığına dair bulguların, aşıların hastalığın ağır geçirilmesine karşı koruma sağladığını ve hayatta kalma şansını artırdığını” söylüyor. Enstitü ayrıca, “bu antikorların şu anda dolaşımda olan SARS-CoV-2 varyantları ile tekrar enfekte olma riskine karşı en azından kısmi koruma sağladığını” belirtiyor.5

SARS-CoV-2 virus and an antibody

Bu sorunun kesin bir cevabı yok çünkü bütün insanlar aşıya aynı şekilde tepki vermiyor ve enfekte olunması durumunda da hastalık kişiden kişiye farklı bir seyir izliyor. Virüs nötralizasyonu ile ilişkili antikorların seviyesi de tıpkı antikorların kanda aktif kalma süreleri gibi, kişiden kişiye değişiyor. Daha fazla nötralize edici antikorun bulunmasının enfeksiyona karşı daha iyi koruma sağladığını varsaymak mantıklı olsa da gerek aşılanmış gerekse hastalanıp iyileşmiş bireylerde gözlenen kandaki antikor seviyelerinin birkaç ay içinde düşmeye başladığı da doğru6, ancak aynı zamanda, bağışıklık sisteminin takip eden dönemdeki korumaya katkıda bulunan başka yanıtları da var.

IgG ve IgM, immünoglobulin G ve M’nin kısaltmasıdır. Bunlar, kan plazması tarafından oluşturulan ve kana salınan antikorlardır. Bir virüse maruz kalırsak, doğuştan gelen bağışıklık sistemimiz IgA antikorlarıyla tepkimeye girer. Bu antikorlar esas olarak mukoza zarlarında, yani virüsün vücudumuza girdiği yerlerde bulunur. IgM antikorları virüsle ilk temasımızdan hemen sonra oluşur. Eğer bir kişide yüksek seviyede IgM bulunuyorsa, o kişide muhtemelen akut bir enfeksiyon vardır. IgG antikorları, virüs veya aşı ile ilk temasın ardından üç hafta içinde oluşur. Kişi ilk enfeksiyondan sonra aynı patojene tekrar maruz kalırsa, bağışıklık sistemi patojeni “hatırladığından” vücut daha hızlı antikor üretebilir.

Kantitatif antikor testleri, mevcut antikor miktarını değerlendirmeye tabi tutup çıkan sonucu rapolar. Kalitatif testler, alınan kan örneğinde antikor bulunup bulunmadığına dair bir evet/hayır yanıtı verilmesini sağlar. Ancak geçmişte antikor üretmiş bir kişide seviyeler düştükten sonra sonuçlar negatif gelebilir. Bu nedenle, daha önce enfekte olmuş ve antikor seviyeleri teşhis seviyesinin altına düşmüş bir kişide negatif bir sonuç ortaya çıkabilir. 

Klinik doğruluk genelde testin duyarlılığı ve özgüllüğü ile ölçülüyor. Duyarlılık, testin antikorlar kanda mevcut olduğunda, onları güvenilir bir şekilde tespit etme olasılığı anlamına geliyor. Özgüllük ise test edilen antikorların hiçbirinin o anda kanda mevcut olmadığı durumları doğru bir şekilde tanımlama olasılığı anlamına geliyor.

Bir testin duyarlılığı ve özgüllüğü %100’e ne kadar yakınsa, o testin ilgili faktörle ilgili güvenilirliği de o kadar yüksek olur. Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC, ABD Sağlık ve İnsani Hizmetler Departmanının bir bölümü), yüksek duyarlılığa ve özgüllüğe sahip antikor testlerinin kullanımını öneriyor.                         

İnsanlar SARS-CoV-2 virüsüne yakalanmaya devam edecek,7 bu da testlerin şu an için hayati önemini taşımaya devam edeceği anlamına geliyor. Bununla birlikte, virüs tarafından enfekte olan insan sayısı hızla artıyor ve dünya genelinde sağlık uzmanlarına göre bu, influenza (grip) virüsü ile içinde bulunduğumuz türden bir duruma yol açabilir: Yılın belli dönemlerinde kendisi için ideal koşullar oluştuğunda virüs geniş çapta yayılım gösterecek. Hastalık, çoğu insanda hafif seyredecek çünkü bağışıklık sistemleri ağır hastalığa karşı iyi seviyede koruma sağlayacak. Bu senaryoya göre, virüsle birlikte nispeten özgürce yaşayabileceğiz. Virüs endemik hale dönüşmüş olacak. Ancak tünelin ucundaki ışık (diğer bir deyişle, endemik aşamaya geçme umudumuz) şu an sadece dünyanın belirli bölgelerinde görülebiliyor. DSÖ Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, pandeminin yakın zamanda global ölçekte sona ereceği konusunda şüpheli olduğunu ifade ediyor. Ayrıca yeni varyantların ortaya çıkabileceği konusunda uyarıda bulunuyor ve bunun gerçeğe dönüşmesi için koşulların “ideal” olduğunu söylüyor.8 Elinde bunu destekleyecek somut rakamlar bulunuyor: DSÖ’ne üye olan ülkelerden 86’sı, 2021 yılında nüfuslarının en az %40’ını aşılama hedefini tutturamadı; üye ülkelerden 34 tanesi nüfuslarının %10’unu dahi aşılayamamış durumda ve Afrika kıtasındakilerin %85’i henüz ilk doz aşılarını dahi olamadı.Varyantların enfeksiyon seviyesinin yüksek olduğu bölgelerde ortaya çıkma olasılığının daha fazla olduğu göz önüne alındığında, bu durum işin rengini önemli ölçüde değiştirebilir. 

Omicron Variant Letters

Koronavirüsler çoğaldığında, yaklaşık 30 bin RNA nükleotidi binlerce kez kopyalanıyor. Bu süreçte hatalar (mutasyonlar) meydana gelebiliyor, hatta bu mutasyonlar, virüs yeni hücrelere veya başka barınaklara bulaştıkça gelecekte oluşacak kopyalar vasıtasıyla taşınmaya devam edebilir. Bu mutasyonların çoğu önemsizdir. Bununla birlikte, epidemiyoloji uzmanı Maria van Kerkhove’nin ifade ettiği gibi, zaman zaman mutasyonlar sonucu yeni özellikler ortaya çıkabilir: ”…bu virüs ne kadar çok dolaşırsa, değişime uğraması için o kadar fazla fırsatı olur. Omicron son varyant olmayacak ve gelecekte başka varyantların ortaya çıkma olasılığı çok yüksek”.10 Bu mutasyonlar ve varyantlar, RNA virüsleri açısından çok da nadir görülen özellikler sayılmazlar.

İlk olarak Çin’in Wuhan kentinde tanımlanan orijinal SARS-CoV-2 virüsüyle karşılaştırıldığında, Omicron varyantlarının spike proteininde yaklaşık 30 mutasyon bulunuyor ve bu mutasyonlar virüsü daha bulaşıcı hale getirmiş durumda. Omicron’un, örneğin Delta varyantından daha hızlı yayılmasının nedeni de budur.11 Bununla birlikte UC Berkeley tarafından yapılan ve Omicron varyantı ile Delta varyantı tarafından enfekte olanların karşılaştırıldığı bir araştırmanın bulguları, Omicron varyantıyla enfekte olanların hastaneye yatma olasılığının Delta ile enfekte olanların yarısı kadar olduğunu, Omicron varyantı ile enfekte olanların Yoğun Bakım Ünitesine kaldırılma olasılığının yüzde 74 oranında daha az olduğunu ve bunların ölümle sonuçlanma olasılığının da yüzde 91 oranında daha az olduğunu ortaya koyuyor.12 Konuyla ilgili bir başka iyi haber de, grip gen diziliminin her yıl 10 bin nükleotit başına 25 mutasyon biriktirdiği ortaya konurken, koronavirüslerin yaklaşık 6 tane biriktirmiş olması. Bu, koronavirüslerin grip virüsüyle karşılaştırıldığında çok daha yavaş değişim gösterdiği anlamına geliyor.13 Bunun sonucunda da zaman kazanmış oluyoruz.

Genel olarak bakıldığında, enfeksiyon sonrasındaki korumanın ne kadar süreceğini belirleyen birkaç faktör bulunuyor. Bunlar arasında kişinin yaşı ve sağlık durumu da var. Yaşımız ilerledikçe bağışıklık sistemimizin vereceği yanıt da zayıflıyor. Yapılan güncel çalışmalar, aşıların ağır hastalığa karşı güvenilir koruma sağladığını gösteriyor.14 Bununla birlikte, bağışıklık sistemimizin vereceği yanıt enfeksiyon veya aşılama sonrasında (kişiden kişiye değişen bir oranda) azaldığı ve virüs bağışıklık sistemimizden kaçmak için mutasyona uğrayabildiği için, virüse karşı direncimiz, virüs en sonunda bizi tekrar enfekte edene kadar zayıflamaya devam eder. Neyse ki, antikorlarımız bu mücadeleyi tek başlarına vermek zorunda kalmıyorlar. Fagositler ve T hücreleri olarak adlandırılan yedek kuvvetlerden de destek alıyorlar, T hücreleri de bir virüsün yayılmasını durdurmaya yardımcı olan “öldürücü” hücreler olarak biliniyor. Bunların bir hücreye virüs bulaştığına dair belirli işaretler arayan iyi dedektifler olmaları gerekiyor. Bunlar, bir hücre enfekte olduğunda saldırıya geçip virüsün çoğalmasını önlemek için onu yok ediyorlar. T hücreleri, başlangıçta konsantrasyonları düşse de sonrasında çok uzun bir süre sabit bir seviyede kalma eğiliminde oldukları için uzun süreli koruma sağlıyorlar. 

ABD’li biyokimyacı Kary Mullis, 1980’lerin sonlarında polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) yöntemini icat etti. Söz konusu yöntem, o zamandan beri her türlü virüsün tespiti için kullanılıyor. Diğer şeylerin yanı sıra, babalık testleri için de kullanılan bu teknoloji, adli tıpta ilerlemeler sağlanmasına yardımcı oldu ve saklanan kan örneklerinin patojenler açısından taranmasında kullanılabiliyor. PCR testi, bir dizi reaksiyonu kullanarak, küçük miktarlarda dahi olsa numunedeki genetik materyali, tespit edilebilir hale gelene kadar tekrar tekrar çoğaltıyor. Her uygulama için ayrı bir formül geliştirilmiş durumda. Bu, PCR test protokolüdür. Siemens Healthineers’ın PCR testi olan FTD SARS-CoV-2*, tek bir test uygulamasında iki bağımsız gen bölgesinin tespit edildiği ikili bir hedef stratejisini kullanıyor. Bu, Omicron vakaları da dahil olmak üzere, testin duyarlılığını ve özgüllüğünü artırıyor, çünkü en az iki genden pozitif bir sonuç çıkmış olması, hali hazırda veya yakın tarihli bir COVID-19 enfeksiyonu bulunduğunu oldukça kesin bir şekilde gösteriyor.

CLINITEST Dropper

COVID-19 hızlı antijen testleri, SARS-CoV-2 virüsü üzerinde veya içinde bulunan proteinleri tespit etmek üzere tasarlanmıştır. Hastadan alınacak numune genelde nazofarenksin derinliklerinden veya burnun ön kısmından alınan bir sürüntü şeklinde olur. Tükürük testleri de artık iyice yaygınlaşmış durumda. Test, proteinleri numuneden ayırmak için, numunenin PH değerini sabit tutan ve sonraki kimyasal reaksiyon için kararlı koşullar oluşmasını sağlayan bir tampon çözelti kullanıyor. Antikorlar belirli antijenlere, bir anahtarın kilide uyması gibi uyarlar. COVID-19 hızlı antijen testindeki test kartuşu, SARS-CoV-2 antijenlerine özgü antikorları olan bir şerit içeriyor. Bir numunede bu antijenler bulunuyorsa, bunlar kolloidal altınla etiketlenmiş olan antikorlardan oluşan şeride bağlanıyor. Bu da test şeridinde kırmızı renkli bir çizginin görünmesine neden oluyor. Hemen hemen tüm test kartuşlarına C ve T harfleri basılmıştır. C, “kontrol” anlamına geliyor. Burada bir çizgi göründüğünde bu, testin beklendiği şekilde çalıştığını gösteriyor. T ise “test” anlamına geliyor ve burada bir çizgi görünmesi de numunenin pozitif olduğunu gösteriyor.

CLINITEST® Hızlı COVID-19 Antijen Testi*, Atellica® IM/ADVIA Centaur® SARS-CoV-2 Antijen (CoV2Ag) Testi*, ve FTD SARS-CoV-2 PCR Testi* testlerinin tamamı şu anda Omicron’u tespit edebilme özellikleri açısından (ayrıca SARS-CoV-2 antikor testlerimiz de bir Omicron enfeksiyonundan sonra üretilen antikorların tespiti açısından) değerlendirmeden geçmişlerdir. Bilgisayar ortamında yapılan bir analize göre Omicron, diğer SARS-CoV-2 varyantlarıyla yüzde 98’den fazla bir oranda benzerlik gösteriyor16, ancak bu benzerlikler ve farklılıklar gerçekte nasıl tespit ediliyor? Bunun ilk adımı, spesifik virüsün varyantının genomu içinde bulunan RNA nükleotitlerinin kesin dizilimini oluşturmak için yapılan ve genetik materyalin ayrıntılı bir incelemesi olan genom dizileme analizidir.17

Bu analiz, yaklaşık 30 bin baz çiftinin kodunun çözülmesini ve mutasyonları tanımlamak için bunların doğal suş SARS-CoV-2 ile karşılaştırılmasını içeriyor. Elde edilen dizilimler daha sonra uluslararası bir veri tabanına gönderilerek burada muhafaza ediliyor, bu şekilde bilim insanları endişe verici nitelikteki varyantları hızlı bir şekilde tanımlayıp bunları daha ayrıntılı bir şekilde inceleyebiliyor ve ülkeler de bu varyantların yayılmasını önlemek için gereken çalışmaları yapabiliyor. Varyantlarla ilgili moleküler-biyolojik ayrıntılara Robert Koch Enstitüsü vasıtasıyla ulaşılabiliyor.18 Cov-Lineages web sitesinde virüsün uluslararası yayılımını gösteren kapsamlı haritalar yayınlanıyor. Tamamlanan analizlerin sonuçları, Siemens Healthineers’in testlerinin Omicron’u tespit etmeye uygun şekilde tasarlandığını gösteriyor.



Andrea Lutz

Andrea Lutz, tıbbi konularla teknoloji ve sağlık bilişimi konularında uzmanlaşmış bir gazeteci ve eğitmendir. Almanya’nın Nürnberg şehrinde yaşamaktadır. 

En güncel içeriklerimize erişmek için bültenimize üye olabilirsiniz.